Kadınlar sever diye yazdım, erkekler de sevdiceğim.

17.7.14

Salondaki Koltuk Sendin Aşkım




Sen gittin ya şimdi ben, daha önce oturduğumuz, daha önce oturmadığımız bütün banklara oturacağım seninle. Konuştuğumuz her şeyi yeniden konuşacağız ama en çok konuşmadıklarımızı anlatacağım sana. Herkes sana benzeyecek şimdi ama kimse ben olmayacak.

Şimdi ben gidiyorum ya, hep aklının bir köşesinde kalacağım senin. Hep orada olacağım ama hiç aklının tamamına el koymayacağım. Öyle usulca bir köşede kıvrılıp kalacağım. Hep, bazen geleceğim aklına hiç unutamayacaksın. Orada öylece usulca duruyor olacağım. Durup bekleyeceğim. Bir gün ayağa kalkıp, aklını alırım diye bekleyeceğim ama hiç teşebbüs etmeyeceğim. Ne siyahım ben sana ne beyaz. Gri olup kalacağım orada öylece…

Sonra bir gün yine sen yokken kapı çalıyormuş gibi gelecek, homurdanarak içeri gireceksin. Salondaki koltuğuna öyle usulca serileceksin. Bir sigara yakacaksın hemen, daha ben içkini getirmeden. Saatlerce konuşacağız sonra ama sen orada olmayacaksın. Ben koltuğa bakacağım. Koltuk sen olacaksın.

Gelişine anlam yüklemediğimden gidişini de anlamlandırmayacağım. Sadece yaşadığımız anlar anlamlı kalacak.

Sen gittin ya şimdi ben, hep aklının köşesindeki koltukta kıvrılıp kalacağım.

14.7.14

Herkes Çift Ben Tekim


Merhaba,
Ben arkadaşlarının düğünlerinin sonunda masada tek başına oturan kadınım. Herkes mutlu çiftle vedalaşırken, içkisinden bir yudum alıp etrafı seyreden kadın. Saçı başı dağılmış, makyajı akmış…

Filmlerde, tam bu esnada yanına esas oğlanın oturduğu kadın. Ama sadece filmlerde.

Yorgunum. Bütün gece Ankara havası oynamak değil beni yoran. Damat halayının en hızlı kısmındayken, ayakkabımın ayağımdan fırlayabilme ihtimali de yormaz beni. Tam çiftetellinin hararetiyle terlemişken, bir anda duyulan slov müzik var ya, işte o yordu beni. Yüzümde minnoş bir gülümsemeyle, uygun adım masama dönmek… Çünkü o zaman anlıyor ki insan “yalnızsın”.
Zaten düğündesin bir kere! Durum oldukça vahim. Üzerine prenses kostümünü giydirmişler, saçların gelinin en yakın arkadaşı topuzu, yüzünde Bülent Ersoy makyajınla hoppidi hoppidi oynamak zorunda bırakılıyorsun! Daha sen bu duruma alışamadan slov müzik eşliğinde birbirine sarılmış bir takım çiftler sana “yalnızsın” diye bağırıyor resmen. O kadar çiftler ki, gözlerini ovuşturmak istiyor insan! O an içinden sahneye çıkıp, piyanist şantörün elinden mikrofonu alıp “Oynamaya gelmedik mi ya napıyosunuz ehi ehi” demek geliyor. Neyse ki yapamıyorsun…

Ben de bayılmıyorum bir adamın boynuna kollarımı dolayıp, amaçsızca bir sağa bir sola sallanmaya ama insan bazen salak salak sarılıp sallanabileceği biri olsun istiyor demek ki…
Tam bu düşüncelerle masana doğru yol alırken her adımda müzik biraz daha acıklı bir hal alıyor. Çünkü yan masadaki teyze oğlunu dürtüyor. Bu teyze, sabahtan beri yanına gelip gidip “ayh canım darısı başına” diyen teyzeyle aynı kişi. Düğün teyzesi o çünkü. Her düğüne gidip bekar kızları çıldırtmak amacıyla üretilmiş. Hamurunda Esra Erol var bu teyzelerin, dikkatli olmazsan her an paravanı açabilir!

Yalnızlığını da yanına alıp masana oturuyorsun, içkinden bir yudum alıyorsun ki garson gelip son yudumu bardakta duran içkini alıp gidiyor. Garsonluğun ilk şartı bu çünkü. Son yudumu içiren garsona garson demiyorlar, racona ters! Sinirden küçük bir titreme geliyor insana ama içerisi o kadar sıcak ki o bile uzun süremiyor.
Ve bu sırada müzik yine hareketleniyor. Eteklerini tutmuş sana doğru koşan gelinle göz göze geliyorsun. Hayır, maalesef düğünden kaçmıyor. Seni oynamaya götürmek bütün amacı… Elinden tutup seni piste doğru çekerken de kulağına fısıldıyor “ayakkabının altından adın silinmiş!”. Aman Tanrım! Yaşasın!

O kadar bekarsın ki, ancak bu kadar bekar olabilirsin yani!

Yine tam oynama ritüeline kendini alıştırmışken bir sessizlik oluyor. Neymiş? Gelin çiçeğini atacak! İşte şimdi gecenin yıldızı sensin! Düğün teyzesinin gözleri parıl parıl!

Çiçeği tutmuş olmanın ya da tutamamanın bir önemi yok. Defalarca kez o çiçeği tuttum ben, adım da yüz kere gelin ayakkabısının hatta damat ayakkabısının altından bile silindi. Evet hala yalnızım! Hep beraber el ele tutuşup tekrar edelim mi? Evet ben yalnızım!
Yine slov bir müzik giriyor fondan. “Evet yalnızsın”

Bütün gece, bir çift arkadaşını mutluluğa uğurlamak amacıyla ülkenin bütün folklorik danslarını yaptıktan sonra yine usulca dönüyorsun masana. Evet ben yalnızım.
Makyajın akmış, saçın dağılmış…

Gelin ve damatla vedalaştıktan sonra atıyorsun kendini buz gibi sokaklara. Bir darısı başına gününün daha sonuna gelmenin mutluluğuyla.
Ve onlar bilmese de, sen biliyorsun ki; ya bir gün o film gerçek olacak ve esas oğlan yanına oturacak ya da ömrünün sonuna kadar çift kişilik yatakta çapraz yatmanın tadını çıkaracaksın!

Etrafındakiler kadar rahatsız değilsen yalnızlığından, herkes çift diye çift olmak zorunda hissetmiyorsan, belki de onlardan daha mutlusundur.
Unutma herkes çift. Sen TEKSİN!

13.7.14

Ben İlişki Adamı Değilim Belediyesi



 
 
Ortalığa belediyenin saldığını düşündüğüm insanlar var. Bunlar zorla kendilerine aşık edilmek için görevlendirilmiş bir takım kimseler. Asla sevgilin olmuyorlar. Arkadaşın da olmuyorlar. Ne bok oldukları belli olmuyor yani…

Bu konu üzerine hayatları boyunca eğitim almışçasına profesyoneller. Önce ufak ufak hayatına giriyorlar. Farkında değilmiş gibi seni etkilemeye başlıyorlar. O kadar doğru zamanda o kadar doğru yerde oluyorlar ki aklını kaçırırsın! Öyle centilmenliklerinden falan ölmüyorlar yanlış anlaşılma olmasın. Tamamen yanlış adamlar. Öyle ki düşünmen gerekiyor, sevgili olsak yapabilir miyiz? diye… Bilinçli bir şekilde öyle dizayn edilmişler çünkü. Sırf senin düşünmen için...

Olmayacak sen de biliyorsun. İşte o yüzden daha çekici geliyor. Bunlar hep kurgu aslında. Robotik bunlar. Salmış belediye.

Velhasıl-ı kelam bir bakmışsın ki bütün gün arasın diye bekler olmuşsun. Alışmışsın çünkü arayıp sormasına. Özlüyorsun böyle kendi kendine çaktırmadan. Başına ne gelse anlatmak istiyorsun hemen. Her gün ona anlatıyorsun çünkü yaptığın her haltı.

Yanıltmıyor seni. O gün de çalıyor telefonun. Sen aramasan da o arıyor.

Gayet normal bir şeyken onunla konuşmak, bir süre sonra yüzünde gerizekalıca bir tebessüm oluşturan aktiviten haline geliyor.

Olur diyorsun, manyak bu herif falan ama olur yani…

İşte tam bu sırada, benim de ne olduğunu bilmediğim bir şey oluyor. Aldıkları eğitimin gereği olarak, yine ufak ufak sinyal vermeye başlıyorlar. Baya herif dümdüz sana doğru yürürken, sağa sinyal verip duruyor. İnmiyor ama arabadan. Duruyor öyle. Ne gidiyor. Ne kalıyor. Duruyor.

Bekleyip meyve vermek istesen de bekleyemiyorsun. Hayırdır kardeş? Diyemediği için içindeki hanımefendi, bakıyorsun saf saf yüzüne.

Telefonlar daha az çalıyor.

Hava ısınıyor, sağanak yağışla gelen ilgi yerini esen yellere teslim ediyor.

Sonunda dayanamıyor içindeki Kezban. Türk’sün madem, göster ürksün! Basıyorsun durduk yere kalayı ve ardından ezberletilmiş cümleler geliyor…

“İşte ben seni çok seviyorum da ilişki yaşayamıyorum. Biz birlikte olursak seni tamamen kaybederim. Efendime söyleyeyim, sen benim için çok değerlisin seni üzmek istemiyorum...”

"Ulan mal! Ne yapıyoruz biz o zaman?" dedikten sonra kürekle ağzının ortasına vurmak istiyor insan.

“Abla bizi belediye saldı sokaklara, kadınların kalbini kıralım da intikam alalım diye” diyemiyor tabi.

Kaç para veriyorlarsa iki katını teklif ediyorum gençler! Yapmayın şunu artık.

Sevmiyorsanız yaklaşmayın. Arkadaş olalım. Elele tutuşup oynayalım. Sarılıp dağılalım.

Lütfen artık bizi dağıtmayın. Nitekim dağılacak yerlerim sızlıyor artık.

10.7.14

Gideyazarken

Seni üzerim dedi adam. Kadının kendisini üzmesinden korktuğu için. Çünkü kadın durağa vaktinden önce gelip, otobüse en son binenlerdendi. Kendisini garantiye alana kadar telaşlı, sonrasında vurdum duymaz.
Git dedi o zaman kadın. Adamın kendisini üzmesinden korktuğu için. Çünkü kadın alışveriş yaparken market arabasının önüne geçip, arabayı çekiştirerek gidilecek yere karar verenlerdendi. Gitme dediğinde kalmazsa adam, kontrolünü kaybederdi. Ama ne bırakmak istiyordu adamı gitsin ne de tutabiliyordu ellerinden kalması için.
Gelmek istediği kadar hevesli miydi adam gitmeye? Gitseydi aslında en başından, kendini çok sevdirmeden. O zaman daha az mı kanardı kadının yarası?
Belki de hiç gelmemeliydi adam.
Belki de hep kaçmalıydı kadın.
Korkuyorum dedi kadın. Gitmenden ve bir daha geri gelmemenden korkuyorum. Çünkü adam bakkala diye evden çıkıp geri gelmeyenlerdendi. Geleceğini söylemezse gelmeyenlerden ama hep geri gelecekmiş gibi gidenlerden.
Korkma dedi adam. Kadını üzmekten korktuğu için. Çünkü kadın 2 kadehle sarhoş olanlardandı. Bünyesinde durmuyordu yalnızlık. Üzülürse yalnız kalırdı. İçerse sarhoş olurdu. Başka tenlerde mi bulurdu teselliyi? Korktu adam.
Susma dedi kadın. Duyacaklarından nefret ettiği için. Çünkü adam içince sapıtmayanlardandı. Bünyesine yapışmıştı yalnızlık. Konuşursa giderdi. Giderse üzülürdü. İçerse kafası güzel olurdu. Başka kadınlarla mı sarhoş olurdu? Sustu kadın.
Sen benim başımın üstündesin diyebildi adam. Kadının gitmesini söylemesinden korktuğu için. Çünkü kadın saat takmazdı. Zamansızdı kadın. Her an yol verebilirdi hislerine. Veremese de vermiş gibi konuşurdu. Saati yoktu kadının eşrefinin.
Ben baş üstünde olmak istemiyorum. Kalbe düşerim ben düşersem dedi kadın.
Adam sustu.
Kadın sustu.
Zaten hiç konuşmamışlardı.