Aşık olmayınca çok sıkılıyorum. Böyle her şey anlamsızlaşıveriyor.
Giyinmem için, makyaj yapmam için ne bileyim uyanmam için bile bir nedenim
yokmuş gibi oluyor. Kimin için ne için yani? diye düşünmeye başlıyorum… Sonra
da diyorum ki; bu hayatta en önemli şey sensin ve bunları kendin için
yapmalısın! Ve ardından yine çok sıkılıyorum…
Yemek yapmak bile birine yaparken güzel bence. Domatesi o
seviyor diye soymak mesela… Tek başıma yemek yemekten de keyif almadığım için
zayıfladım sanırım bu aralar… Sonuçta aşk acısı çekmek bile bir eylem insan
hayatında. O bile yoksa baya amaçsız görünüyor bana her şey.
Normal şartlarda bir saatte hazırlanan ben, aşık olduğum
adamla buluşacaksam on beş dakika içinde bile hazırlanabiliyorum. Rimelini sürerken
ellerin titrer ya heyecandan… Öyle hazırlanmak güzel işte bence…
Ne bileyim belki de aramaması bile eğlenceli. Stres içinde
bütün gün gözün telefona yapışır da artık umudu kesip iki rekat uyuyayım
dediğinde arar da duymazsın ya… Uyandığında görürsün aramış olduğunu ve
suratına gerzekçe bir gülümseme yerleşir. Bir de içinden “oh iyi ki uyumuşum
bak hemen cevap vermiş olmadım…” diye böbürlenirsin. Öyle uyanmak güzel işte
bence…
Seni saçma sapan bir yere sürüklemesi bile komik bazen. Hiç
olmak istemediğin bir yerdeyken seninle daha çok ilgilenmek zorunda kalması,
etinden sütünden yararlanılacak bir durum. Gitmeden önce de “domates” dediğimde
kalkalım demişsen ve arada bir kulağına “domates?” diyorsa. Değmeyin keyfime…
Öyle sıkılmak güzel bence…
O’nun nerede olduğunu bilmeden çıktığın gecelerde
karşılaşmak… Karşılaşmasan da evden çıkarken yaşadığın görebilme umudu… İşte bunlar değil mi hayatı yaşanır kılan?
Her daim aşık olmalı insan, aşık olmazsan nasıl mutlu
olabilirsin ki sadece gelen bir mesajla?
Seni aradığında; telefonu kapattıktan sonra aramasına
sevinmediğin, aramadığı zamanlarda “ulan bak aramadı” diye düşündüğün
zamanlarda ne düşüneceksin ki yoksa? Domates mi?
Velhasıl-ı kelam ben aşık olunca domatesler daha güzel ama
aşık olmadığım zamanlar çok sıkılıyorum…