Kadınlar sever diye yazdım, erkekler de sevdiceğim.

1.12.14

İlişki Durumum: Fecaat!



 Çok fena küsmüş bulunmaktayım aşk meşk durumlarına. Yıllardır ne geyikli tayt ne de Ugg giymiş bir kadın olarak hayatın bana biraz da olsun torpilli davranmasını beklerdim. Bırak torpili, davranmıyor bile bu aralar......

O kadar bunaldım ki bir yere varmayacak yollarda yürüyüp durmaktan, sadece duruyorum artık. Evet, hiçbir şey yapmadan öylece duruyorum. Mümkünse boş zamanlarımı da evde üçlü koltuk olarak geçiriyorum. Zaman zaman da kumanda olarak... Hafta sonları ise yatağımdan çıkıp gittiğim en uzak yer mutfak. Orada da çaydanlık olarak takıldıktan sonra hafta içi işe gidip sandalye olarak hayatımı tamamlıyorum.

Bu saçma sapan nesnesel hayatımın içinde de tabi ki kimseyle tanışmıyorum. Böylece ne aşık olabiliyorum ne de mutsuz olabiliyorum. Fakat şöyle zottirik bir durum var ki mutlu da olamıyorum.

Rutin hayatıma girmişse demek... Açılmıyor!

26.11.14

Gidelim


Gel gidelim buradan. Kenarında deniz olan bir eve. Küçük odaların birleşmesinden oluşsun ev ama perdesiz camları yere değsin. Bir de salondan kumsala açılan, camdan kapısı olsun. İçeri girerken, ayaklarımızdan kumlar dökülsün parke...ye. Renkli bez şezlongları olsun kumsalında. Biz yatıp kitap okurken, şezlongdan sarkan elimi yalasın kocaman köpeğimiz.

Sonra kalkıp biraz yürüyelim sahilde; sen, ben ve koca köpek.

Hiçbir zaman pembe panjurlarımız olmasın. Perdesiz camlarımız hep açık kalsın.

Bembeyaz çarşaflı, battal boy bir yatağımız olsun. İstediğimiz zaman sarılıp, istemediğimiz zaman çapraz yatabileceğimiz kadar battal bir yatak.

Verandasında çimler, çimlerin üzerinde beyaz minik sandalyeler olsun. Sandalyeleri benim boyuma göre aldık diye her gün kızdığın…

Gel gidelim buradan. Turkuazın deniz olduğu bir yere. Hep sevdiğimiz şarkıların çalacağı, plaklarını biriktirebileceğin bir eve.

Omlet ve kızarmış ekmek kokusuyla uyandığımız sabahlara gidelim.

Gel gidelim buralardan, gidemiyorsak da bir çay demle de içelim.

 

21.11.14

Gitti Bok gibi Kızlara Sarıldı



Günaydın.

Yine sevdiğimiz adamın gidip bok gibi kızlara sarılacağı bir Cuma günündeyiz. Bu erkeklerin “Sevişmeden uyuyamıyorum, ille de seks, ille de seks!” tavrı lisede kalmadı mı?...

Sakin olalım önce, sevdiğin insanla birlikte olmadıktan sonra ne anlamı var ki? “İhtiyaç” ne demek bir kere? Tamam, anlıyorum aklı var beyni yok ama senin de mi beynin yok? Kiminle olduğu önemli değilse madem, Hüseyin Abi’yle de sevişin o zaman. Neden maç yaparak vakit kaybediyorsunuz ki?

İhtiyaç dediğin yemek yemektir mesela, yemezsen ölürsün! "Bir sürü kadınla sevişmezse ölecek" hastalığına yakalandınız da biz mi bilmiyoruz? Seviyorsan hayatındaki kadını usturubunla otur arkadaşım!

Seni baştan çıkarıyorlar aslında senin suçun yok tabii… Başın o kadar akılsız ki, kendi kendine çıkıp gidebiliyor, normal! Zaten duygusal bir şey de yok ortada, tamamen bedensel bir aktivite değil mi? Peki, duygusal olarak bir şey hissettiğin kadına bunu nasıl yapabiliyorsun? Ha birlikte bir kahve içmişsin, ha sevişmişsin... O kadar değersiz madem, neden değer verdiğin kadını kaybetmeyi göze alıyorsun?

Ben anlamıyorum bedeninizi bu kadar basitleştirmenizi. Siz gidip bok gibi kızlara sarılın, mantığınızla sevişin ben kalbimle uyuyorum.

İyi geceler

20.11.14

Ayrılık Sensin Bahane Sana Girsin

Bizim bahanelere ihtiyacımız yok. Ayrılmak istiyorum demeniz de gayet yeterli. Ayrılmak için bir bahaneniz olması gerektiğini kim söylediyse size, ona gidip yeni bahaneler bulmasını söyleyin. Çünkü biz art...ık bunları, kabak tadı verdiğinden, yemiyoruz…

1- Sen daha iyilerine layıksın

Biliyorum, tabi ki senden çok daha iyilerine layığım ama gönül bu ota da konuyor boka da ne yapalım? Ayrıca senden daha iyisini istersem onu da bulurum, ben seni istiyorum bu ayrılmak için geçerli bir bahane değil!

2- Ben seni üzerim

Ha evet şimdi hiç üzmedin. Çok iyi birisin tişikkir idirim! Madem beni üzeceğini biliyorsun, ne diye en başından hayatıma girdin? Hem nereden biliyorsun üzeceğini? Müneccim boku mu yedin?

3- Biraz zamana ihtiyacım var

Benim de biraz zamana ihtiyacım var. Eğer bana 5 dakika müsaade edersen, annenden emdiğin sütü burnundan getirmek istiyorum. Sanırım bu, beni artık sevmediğini erkek gibi söyleyebilmen için yeterli bir süredir. Yoksa başkası mı var? Neyse, onu söylemesen de olur…

4- Denedim ama olmadı

Neyi denedin arkadaşım? Fare miyim ben? Dinidim ılmadı! Olmaz tabii, denersen eğer olmaz, seveceksin! Sevmiyorsan da en başından yol vereceksin. İnsanı deney faresi gibi zehirleyip sonra çekip gidemezsin! Ama artık ben istemiyorum, hadi bakalım! Çekilebilirsin.

5- Almanya’dan oğlum gelecek

Bu olur bak. Buna inanırım. En azından yaratıcı…

-burcinimben-

İyi Günler

Her sabah; alarm olarak ayarladığım için artık nefret ettiğim, eski en sevdiğim şarkı eşliğinde, istemediğim bir saatte güne uyanıyorum. Tabi ona uyanmak denirse… Gözlerimi açmak sıkıntı değil de kımıldamak zor geliyor. Artık bu alarm melodisini de değiştireyim diye düşünüyorum ama bir şarkıyı daha hiç etmek istemiyorum…

Erken uyanmanın en zor kısmı ise sıcak yataktan soğuk odaya atlamak… Sabah sabah bir insana bu kadar eziyet edilmesi gerçekten çok ponçik bir durum.

Biraz sallanıp kendime gelmeye çalıştıktan sonra da annesinin elbiselerini yürütmüş çocuklar gibi giyinmem gerekiyor. “Resmi” kıyafetler bence hala üzerimde cadılar bayramı kostümü gibi duruyor. Ruhum resmiyet sahibi değil hala sonuçta…

Kıyafetlerimi bile kendim seçemediğim, mükemmel bir gün yüzümü de boyayıp evden çıkmamla başlıyor. Günün en zottirik kısmındayız, “toplu taşınmak”. Konserve hamsiler gibi bir kutuya doluşuyoruz topluca. Sabahları işe herkesin aynı saatte gidiyor olması fikrini de kim bulduysa, bir dahaki hayatında otobüs olur inşallah! Neyse, binlerce kostümlü insan aynı anda kendini sokağa attığından sıkışıp kalıyoruz işte. Her sabah bir düğün dernek. Tanımadığın amcalar, teyzelerle kol kola halay çekerek, müsait bir yere gidiyorum.

Bütün günüm umrumda olmayan ve yapmak istemediğim işlerle uğraşarak geçiyor. Sonra yine bütün şehir aynı saatte işten çıkıp, kaos oluşturarak evimize en uzun sürede nasıl gideriz diye deniyoruz. Zaten hiç fikrim sorulmadan saatler geri alındığı için de eve döndüğümde hava kararmış, gün çoktan bitmiş oluyor.

Yemek yedin, duşa girdin, biraz televizyon izledin derken, sabah erken kalkabilmek için, mecburen yatmam gerekiyor. Bütün gün hayalini kurduğum uyuma eylemine geçecekken de düşünüyorum;

“Yaşıyor muyum şimdi ben?”

İyi günler….

-burcinimben-
Daha çok buralardayım... www.facebook.com/kontroledemedigimdigeryanim

bekleriz...

-burcinimben-

24.10.14

Rimelim Akmasın Diye Aşık Olmuyorum



Sonunda boka batacağımızı bildiğimiz bir organizasyona neden balıklama daldığımızı hiç anlamış değilim. Artık gözümüz mü kör oluyor, kulaklarımız mı sağır bilmem de sonuçta ağlamaktan içimizin çömeldiği kesin.

Ne zaman aşık olsam hep hüsran! Mucizelerle başlıyor önce hikaye ama sonuna hep bir trajedi yapıştırıyor hayat. Prense de atına da kafa atmak üzereyim! Hayır;  prensin gelip, beni öpüp uyandırması için uyuyor taklidi yapıyor da değilim zaten. İlle de bayıl da bir öpüp uyandırayım diye peşimde dolanıyorlar önce, sonra bir bakmışsın prens arazi olmuş!

Madem ciddi bir ilişki yaşamak istemiyorsun küçük prens, beni tavlamak için neden amuda kalktın o zaman? Rapunzel’in kulesine tırmandıktan sonra, baktın iş ciddiye binecek “Pardon abla yanlış gelmişim” denir mi?

Bilmediğiniz şu ki; kadınlar baloya gider gibi hazırlanır yeni aşka; önce fondötenle geçmişten kalan izlerini kapatır. Sonra üzerine yeni savaş boyalarını sürerler, biraz far, biraz allık, kırmızı bir ruj... ve anca emin olduklarında çıkarlar evden. Bu kadar hazırlıktan sonra, bırakıp giderseniz ağlar o kadın, rimeli akar ve bütün makyajı bozulur. İşte bu yüzden, rimelim akmasın diye artık aşık olmak istemiyorum.

Bir gün tekrar, gerçekten prensin bana aşık olduğuna inanırsam da sevinçten bayılırım zaten. İşte o zaman prensesi öpüp uyandırabilirsiniz.

Teşekkürler.

-burcinimben-

25.9.14

Üzgünüm Anne, Kızın Evde Kalık



Bugün de evlenmedim. Yarın için de planlarım arasında evlenmek yok… Hatta mümkünse ben evlenmek istemiyorum. Zorunda mıyım ki acaba?

Artık ciddi bir ilişki bulsam da evlensem değil mi? Kazık kadar kadın oldum, hala laylaylom galiba bana göre sevmeler… Darısı kadar kafama taş düşsün ki bir baltaya sap olamadım. Hikayedeki balta kocam oluyor sanırım. Çünkü evlilik dediğin tek başına yapılabilen bir eylem değil. Eğer ben sap olacaksam, bir de balta lazım bana!

Olmuyor annem olmuyor işte… Ya ben sevemiyorum ya onlar sevmeyi beceremiyor. Önüm arkam sağım solum hep hissiz adam. Hepsine çay içiriyorum ben, çamlak çömlek patlıyor.

Maşallah hepimizin ayrı yerlerde başka defoları var. Her tanıştığım kişide bir kez daha şaşırabiliyorum. Biliyorum; o son çocuk iyiydi, zengin, kibar, yakışıklı, ilgili… ama bilmediğin şu ki aslında tam bir dingildi!

Bu kadar erkeğin içinde yüzüp ıslanmamayı nasıl başarıyorum bilmiyorum ama evleneceksem ben sırılsıklam aşık  olmadan evlenmeyeceğim! Ama çok istiyorsanız beyaz kabarık bir şeyler giyerim, akrabaları da toplar biraz oynarız. Maksat tören olsun.

Çünkü sevgili anneciğim; aşk evliliği yapamadığı sürece, maalesef senin kızın evde kalık.

17.7.14

Salondaki Koltuk Sendin Aşkım




Sen gittin ya şimdi ben, daha önce oturduğumuz, daha önce oturmadığımız bütün banklara oturacağım seninle. Konuştuğumuz her şeyi yeniden konuşacağız ama en çok konuşmadıklarımızı anlatacağım sana. Herkes sana benzeyecek şimdi ama kimse ben olmayacak.

Şimdi ben gidiyorum ya, hep aklının bir köşesinde kalacağım senin. Hep orada olacağım ama hiç aklının tamamına el koymayacağım. Öyle usulca bir köşede kıvrılıp kalacağım. Hep, bazen geleceğim aklına hiç unutamayacaksın. Orada öylece usulca duruyor olacağım. Durup bekleyeceğim. Bir gün ayağa kalkıp, aklını alırım diye bekleyeceğim ama hiç teşebbüs etmeyeceğim. Ne siyahım ben sana ne beyaz. Gri olup kalacağım orada öylece…

Sonra bir gün yine sen yokken kapı çalıyormuş gibi gelecek, homurdanarak içeri gireceksin. Salondaki koltuğuna öyle usulca serileceksin. Bir sigara yakacaksın hemen, daha ben içkini getirmeden. Saatlerce konuşacağız sonra ama sen orada olmayacaksın. Ben koltuğa bakacağım. Koltuk sen olacaksın.

Gelişine anlam yüklemediğimden gidişini de anlamlandırmayacağım. Sadece yaşadığımız anlar anlamlı kalacak.

Sen gittin ya şimdi ben, hep aklının köşesindeki koltukta kıvrılıp kalacağım.

14.7.14

Herkes Çift Ben Tekim


Merhaba,
Ben arkadaşlarının düğünlerinin sonunda masada tek başına oturan kadınım. Herkes mutlu çiftle vedalaşırken, içkisinden bir yudum alıp etrafı seyreden kadın. Saçı başı dağılmış, makyajı akmış…

Filmlerde, tam bu esnada yanına esas oğlanın oturduğu kadın. Ama sadece filmlerde.

Yorgunum. Bütün gece Ankara havası oynamak değil beni yoran. Damat halayının en hızlı kısmındayken, ayakkabımın ayağımdan fırlayabilme ihtimali de yormaz beni. Tam çiftetellinin hararetiyle terlemişken, bir anda duyulan slov müzik var ya, işte o yordu beni. Yüzümde minnoş bir gülümsemeyle, uygun adım masama dönmek… Çünkü o zaman anlıyor ki insan “yalnızsın”.
Zaten düğündesin bir kere! Durum oldukça vahim. Üzerine prenses kostümünü giydirmişler, saçların gelinin en yakın arkadaşı topuzu, yüzünde Bülent Ersoy makyajınla hoppidi hoppidi oynamak zorunda bırakılıyorsun! Daha sen bu duruma alışamadan slov müzik eşliğinde birbirine sarılmış bir takım çiftler sana “yalnızsın” diye bağırıyor resmen. O kadar çiftler ki, gözlerini ovuşturmak istiyor insan! O an içinden sahneye çıkıp, piyanist şantörün elinden mikrofonu alıp “Oynamaya gelmedik mi ya napıyosunuz ehi ehi” demek geliyor. Neyse ki yapamıyorsun…

Ben de bayılmıyorum bir adamın boynuna kollarımı dolayıp, amaçsızca bir sağa bir sola sallanmaya ama insan bazen salak salak sarılıp sallanabileceği biri olsun istiyor demek ki…
Tam bu düşüncelerle masana doğru yol alırken her adımda müzik biraz daha acıklı bir hal alıyor. Çünkü yan masadaki teyze oğlunu dürtüyor. Bu teyze, sabahtan beri yanına gelip gidip “ayh canım darısı başına” diyen teyzeyle aynı kişi. Düğün teyzesi o çünkü. Her düğüne gidip bekar kızları çıldırtmak amacıyla üretilmiş. Hamurunda Esra Erol var bu teyzelerin, dikkatli olmazsan her an paravanı açabilir!

Yalnızlığını da yanına alıp masana oturuyorsun, içkinden bir yudum alıyorsun ki garson gelip son yudumu bardakta duran içkini alıp gidiyor. Garsonluğun ilk şartı bu çünkü. Son yudumu içiren garsona garson demiyorlar, racona ters! Sinirden küçük bir titreme geliyor insana ama içerisi o kadar sıcak ki o bile uzun süremiyor.
Ve bu sırada müzik yine hareketleniyor. Eteklerini tutmuş sana doğru koşan gelinle göz göze geliyorsun. Hayır, maalesef düğünden kaçmıyor. Seni oynamaya götürmek bütün amacı… Elinden tutup seni piste doğru çekerken de kulağına fısıldıyor “ayakkabının altından adın silinmiş!”. Aman Tanrım! Yaşasın!

O kadar bekarsın ki, ancak bu kadar bekar olabilirsin yani!

Yine tam oynama ritüeline kendini alıştırmışken bir sessizlik oluyor. Neymiş? Gelin çiçeğini atacak! İşte şimdi gecenin yıldızı sensin! Düğün teyzesinin gözleri parıl parıl!

Çiçeği tutmuş olmanın ya da tutamamanın bir önemi yok. Defalarca kez o çiçeği tuttum ben, adım da yüz kere gelin ayakkabısının hatta damat ayakkabısının altından bile silindi. Evet hala yalnızım! Hep beraber el ele tutuşup tekrar edelim mi? Evet ben yalnızım!
Yine slov bir müzik giriyor fondan. “Evet yalnızsın”

Bütün gece, bir çift arkadaşını mutluluğa uğurlamak amacıyla ülkenin bütün folklorik danslarını yaptıktan sonra yine usulca dönüyorsun masana. Evet ben yalnızım.
Makyajın akmış, saçın dağılmış…

Gelin ve damatla vedalaştıktan sonra atıyorsun kendini buz gibi sokaklara. Bir darısı başına gününün daha sonuna gelmenin mutluluğuyla.
Ve onlar bilmese de, sen biliyorsun ki; ya bir gün o film gerçek olacak ve esas oğlan yanına oturacak ya da ömrünün sonuna kadar çift kişilik yatakta çapraz yatmanın tadını çıkaracaksın!

Etrafındakiler kadar rahatsız değilsen yalnızlığından, herkes çift diye çift olmak zorunda hissetmiyorsan, belki de onlardan daha mutlusundur.
Unutma herkes çift. Sen TEKSİN!

13.7.14

Ben İlişki Adamı Değilim Belediyesi



 
 
Ortalığa belediyenin saldığını düşündüğüm insanlar var. Bunlar zorla kendilerine aşık edilmek için görevlendirilmiş bir takım kimseler. Asla sevgilin olmuyorlar. Arkadaşın da olmuyorlar. Ne bok oldukları belli olmuyor yani…

Bu konu üzerine hayatları boyunca eğitim almışçasına profesyoneller. Önce ufak ufak hayatına giriyorlar. Farkında değilmiş gibi seni etkilemeye başlıyorlar. O kadar doğru zamanda o kadar doğru yerde oluyorlar ki aklını kaçırırsın! Öyle centilmenliklerinden falan ölmüyorlar yanlış anlaşılma olmasın. Tamamen yanlış adamlar. Öyle ki düşünmen gerekiyor, sevgili olsak yapabilir miyiz? diye… Bilinçli bir şekilde öyle dizayn edilmişler çünkü. Sırf senin düşünmen için...

Olmayacak sen de biliyorsun. İşte o yüzden daha çekici geliyor. Bunlar hep kurgu aslında. Robotik bunlar. Salmış belediye.

Velhasıl-ı kelam bir bakmışsın ki bütün gün arasın diye bekler olmuşsun. Alışmışsın çünkü arayıp sormasına. Özlüyorsun böyle kendi kendine çaktırmadan. Başına ne gelse anlatmak istiyorsun hemen. Her gün ona anlatıyorsun çünkü yaptığın her haltı.

Yanıltmıyor seni. O gün de çalıyor telefonun. Sen aramasan da o arıyor.

Gayet normal bir şeyken onunla konuşmak, bir süre sonra yüzünde gerizekalıca bir tebessüm oluşturan aktiviten haline geliyor.

Olur diyorsun, manyak bu herif falan ama olur yani…

İşte tam bu sırada, benim de ne olduğunu bilmediğim bir şey oluyor. Aldıkları eğitimin gereği olarak, yine ufak ufak sinyal vermeye başlıyorlar. Baya herif dümdüz sana doğru yürürken, sağa sinyal verip duruyor. İnmiyor ama arabadan. Duruyor öyle. Ne gidiyor. Ne kalıyor. Duruyor.

Bekleyip meyve vermek istesen de bekleyemiyorsun. Hayırdır kardeş? Diyemediği için içindeki hanımefendi, bakıyorsun saf saf yüzüne.

Telefonlar daha az çalıyor.

Hava ısınıyor, sağanak yağışla gelen ilgi yerini esen yellere teslim ediyor.

Sonunda dayanamıyor içindeki Kezban. Türk’sün madem, göster ürksün! Basıyorsun durduk yere kalayı ve ardından ezberletilmiş cümleler geliyor…

“İşte ben seni çok seviyorum da ilişki yaşayamıyorum. Biz birlikte olursak seni tamamen kaybederim. Efendime söyleyeyim, sen benim için çok değerlisin seni üzmek istemiyorum...”

"Ulan mal! Ne yapıyoruz biz o zaman?" dedikten sonra kürekle ağzının ortasına vurmak istiyor insan.

“Abla bizi belediye saldı sokaklara, kadınların kalbini kıralım da intikam alalım diye” diyemiyor tabi.

Kaç para veriyorlarsa iki katını teklif ediyorum gençler! Yapmayın şunu artık.

Sevmiyorsanız yaklaşmayın. Arkadaş olalım. Elele tutuşup oynayalım. Sarılıp dağılalım.

Lütfen artık bizi dağıtmayın. Nitekim dağılacak yerlerim sızlıyor artık.

10.7.14

Gideyazarken

Seni üzerim dedi adam. Kadının kendisini üzmesinden korktuğu için. Çünkü kadın durağa vaktinden önce gelip, otobüse en son binenlerdendi. Kendisini garantiye alana kadar telaşlı, sonrasında vurdum duymaz.
Git dedi o zaman kadın. Adamın kendisini üzmesinden korktuğu için. Çünkü kadın alışveriş yaparken market arabasının önüne geçip, arabayı çekiştirerek gidilecek yere karar verenlerdendi. Gitme dediğinde kalmazsa adam, kontrolünü kaybederdi. Ama ne bırakmak istiyordu adamı gitsin ne de tutabiliyordu ellerinden kalması için.
Gelmek istediği kadar hevesli miydi adam gitmeye? Gitseydi aslında en başından, kendini çok sevdirmeden. O zaman daha az mı kanardı kadının yarası?
Belki de hiç gelmemeliydi adam.
Belki de hep kaçmalıydı kadın.
Korkuyorum dedi kadın. Gitmenden ve bir daha geri gelmemenden korkuyorum. Çünkü adam bakkala diye evden çıkıp geri gelmeyenlerdendi. Geleceğini söylemezse gelmeyenlerden ama hep geri gelecekmiş gibi gidenlerden.
Korkma dedi adam. Kadını üzmekten korktuğu için. Çünkü kadın 2 kadehle sarhoş olanlardandı. Bünyesinde durmuyordu yalnızlık. Üzülürse yalnız kalırdı. İçerse sarhoş olurdu. Başka tenlerde mi bulurdu teselliyi? Korktu adam.
Susma dedi kadın. Duyacaklarından nefret ettiği için. Çünkü adam içince sapıtmayanlardandı. Bünyesine yapışmıştı yalnızlık. Konuşursa giderdi. Giderse üzülürdü. İçerse kafası güzel olurdu. Başka kadınlarla mı sarhoş olurdu? Sustu kadın.
Sen benim başımın üstündesin diyebildi adam. Kadının gitmesini söylemesinden korktuğu için. Çünkü kadın saat takmazdı. Zamansızdı kadın. Her an yol verebilirdi hislerine. Veremese de vermiş gibi konuşurdu. Saati yoktu kadının eşrefinin.
Ben baş üstünde olmak istemiyorum. Kalbe düşerim ben düşersem dedi kadın.
Adam sustu.
Kadın sustu.
Zaten hiç konuşmamışlardı.