Kadınlar sever diye yazdım, erkekler de sevdiceğim.

2.10.15

Müsaitsek Beni İstemeye Gelecekler


Bu isteme mevzuatı çok acayip bir ortamda tezahür edebiliyor. Hatta öyle enteresan ki insanı “tezahür” dedirtecek bir hale sokuyor. Düşünsene bir babadan kızını istiyorsun, baya riskli bir hamle. O yüzden öncesinde sen de biraz acı çekmeli, azaplı falan şeyler yaşamalısın. Kolay büyütmediler seni! Evleneceksen önce zindanlarda çürüyeceksin!
Başta her şey oldukça nonik. Aşkı çiçek, böcek, güneş, BULUT olarak rahatça yaşarken tek bir taş bütün akışı değiştiriveriyor. Yanında bir miktar çiçek, biraz şarap, bir tatlı kaşığı da kalpli mumlar… Tata ta tam! Flaşlar, alkışlar… Tabi burada önemli olan, hemen tek taşımızı instagramda paylaşmak yoksa alkış gelmiyor.

Esas olay bu noktadan sonra başlıyor. “Baba; müsaitseniz beni istemeye gelecekler” derken baya bir Türk filmi karakterine dönüşüyor insan. Fark etmeden kirpiklerini fiti fiti falan yapıyorsun. Gülme de gelebilir, sakin olmak lazım. Aile bireylerinin üzerine pöskürmek hoş değil, sonuçta artık gelinlik kızsın. Burada cıvımadan, müsait bir yerde konudan inmek çok önemli…
Ve en derin ve vahim olan soru o anda akıllara cereyan ediyor. “Kimleri çağırmak lazım?”. Arkada korku filmi müziği hayal edebiliriz burada.  Onu çağırsan, öteki bozulacak, berikini çağırsan “aaa yengemgilin kızları bile orada bizi çağırmadılar.” diyen elbet çıkacak. “Gil” demeseler bide keşke diye düşüneceksin boş boş…

Arkadaş, bizim evin saloluna balık istifi yapsan 30 kişi anca sığar zaten. Arkaya doğru ilerlersek belki önden 1 kişi daha biner. Mutlu günümüzde herkesler yanımızda olsun tabi de, yerim dar bir kere gelinim ben! O değil çağırdıkça da çağırası geliyor insanın… Neyse, eve sığacak kadar akrabayı da yanımıza aldıktan sonra kıyafetiydi, etiydi, butuydu, komikli süsleriydi derken zaman geçip gidiyor.

Sabah uyanıyorsun sonra, istenmek için oldukça müsait bir gündesin. Damadın niyeti hala ciddi, çiçek çikolata falan yaptırıyor. Sen de kuaförde her zaman yaptırıp güzel olduğun ama o gün sünnet çocuklarının şapkasına benzeyecek olan saçını yaptırıyorsun. Özel gün makyajlarının hepsini Bülent Ersoy’un makyözü yapıyor zaten o hiç sekmez. Panik yok.

Bu önemli günde, bana sorarsanız, yanınızda olması gereken en mühim ve elim şey; birkaç kız arkadaş. Onlar sizi kulak memesi kıvamına gelene kadar sakinleştiriyor. Gerçi o da kapı açılıp, damat içeri girene dek… Babası falan da gelince zaten bir sarhoşluk durumu oluyor bunu çok önemsememek lazım.

Eve tıkışıyor bir dolu mutlu insan. Ne mutlu ev… Herkes gülümsüyor. Sen de çok sakinsin. Bir titreme, biraz yer kayması, biraz nefes darlığı falan… Mühim şeyler değil yani…

Mutfakta bir curcuna hakim. Kahve mi pişiyor yoksa ensende boza mı belli değil. Sevimli kahveler bir tepsiye konuyorlar pıt pıt ve “Yürü ya kulum!” diyor bir ses. Tabi ki kahvelerden biri tuzlu… Damat zaten heyecandan morarmış, biraz da üzerine tuz ekelim ki beynine hiç kan gitmesin!

Neyse, başlıyorsun yürümeye. Ayakta topuklular var çünkü bok vardı! Sehpaların üzerinden uzun atlayıp, ilk sağdan yan döndükten sonra veriyorsun kahveleri. Sakinsin, sadece titriyorsun o kadar. Sonra zaten damatla makara başlıyor. “Ooo tuzlu mu? İç iç...” “Ay ne kadar komikli şaka” falan… Bir yandan da insan ciddiye alıyor. “Bakalım benim için tuzlu kahveyi içecek mi?” “İçmedi, zeki çocukmuş.” Kafa dolar kuru gibi bir yükseliyor bir düşüyor.

Ardından kulaklarda “kızınızı oğlumuza istiyoruz” repliği çınlıyor. Ondan sonra film şeridi kopuyor. Yüzükler takılıyor, kurdeleniz kesilip açılışınız yapılıyor ve şampanya, o zaman Dans, RENK!

Bitti, gitti.

Bütün kabir azabı bunun içinmiş işte diyorsun içinden. Sonra da damada “Bir öp istersen” dedim ben. Siz ne dersiniz bilemem.

Bir de arayıp tebrik etmeyenler oluyor, onları da siz tebrik edin. O zaman RENK!


-burcinimben-