Marilyn, Beni Affet
Erkekler
Marilyn’i sever fakat Norma onlara aşık olsun istemezlerdi…
Hayatı boyunca yaşadığı bütün trajedilere
karşı aşkla savaşmış, dünyanın en seksi kadını; Marilyn Monroe. Fakat en güzel
yanı, hiç unutmadığı ve hep içinde yaşattığı gerçeği Norma Jeane…
Babasının
kim olduğunu bile bilmeden geldiği bu dünyada, kocasına “baba” diye seslenen
kadın. Henüz küçücük bir çocukken anneannesinin yastıkla boğmaya çalıştığı,
annesinin komşuya bıraktığı bebek. Hep sahip olmak istese de karnında
taşıyamadığı çocuklarının annesi, bütün hayatını ailesindekiler gibi delirmemek
için çabalayarak geçiren bir star; Marilyn…
Bütün
yaşadıklarına rağmen aşkla nefes alan bir yıldız…
“Kimseyi kandırmadım. Ama insanların
kendilerini kandırmalarına izin verdim. Hiç biri benim kim ya da ne olduğumla
ilgilenmedi. Bunun yerine benim için bir karakter yaratmayı tercih ettiler.
Onlarla elbette tartışmayacaktım. Çünkü nasılsa olmadığım birine aşıklardı…”
Norma için
Marilyn; sadece dönüşmüş olduğu bir Hollywood yıldızıydı ve erkekler hep
Marilyn’i arzulardı fakat Norma onlara aşık olsun istemezlerdi. Çünkü Norma
Jeane, yaşadığı acı hayatın üstesinden gelmeye çalışan, genlerinden dolayı
delireceğini düşünen ve çok fazla yara almış asıl gerçeklikti. Marilyn’inin
gülüşünün arkasına saklanan asıl gerçekti o… Aşık olduğu adamlarsa bu
gerçeklikle yaşayamayacaklardı çünkü Norma çaresizdi. Fakat hiçbir zaman
vazgeçmedi, hep yeniden aşık oldu…
Nefes
Alıyorum Öyleyse Aşığım
Çocukluğunda
yaşadığı sevgiden uzak hayatından dolayı belki, Marilyn hayatı boyunca sevgiye
ve ilgiye açlık çekmiş. Nefes alma nedeni olmuş aşk. Bir türlü tutunamadığı
hayata aşkla bağlanmak istemiştir belki de…
Dünya
üzerindeki bütün ışıkların sana dönük olduğu bir hayat, bol para, mükemmel bir
kariyer… Herkesin sahip olmak isteyeceği her şeye sahipti belki de…
Saatlerce
yaptığı güzellik banyoları, cilt bakımları, yatarken üzerine giydiği Channel
No:5 parfümü bile mutlu etmeye yetmedi onu. Çünkü onun istediği tek şey aşktı
ve onu bulsa da hep bir yerlerde kaybediyordu.
Ne aşkını ne
de aklını koruyabildi Marilyn.
Ölümüyle
ilgili bir sürü senaryo olmasına rağmen, önemli olan nasıl öldüğü değil neden
öldüğüydü aslında. Onu ölüme götüren şey, ne bir komplo, ne de onlarca ilaçtı…
Bir şehri terk ettiğinizde onu bir trenle geride bırakmanız değildir önemli
olan. Asıl olan o şehri neden terk ettiğinizdir ya da terk etmek zorunda
kaldığınız. O’na bu dünyayı terk ettiren ise içindeki büyük aşktı.
Marilyn, her
kadın aslında... Her kadının olmayı istediği ama olamadığı gerçeklik…
Saf ve gerçek hislerini yaşayabilen, kadere
boyun eğmeyen, istediğini elde etmek için savaşan bir kadın. Hayatın getirdiği
koşullandırmalara yenilmeden aşka aşık bir kadın…
Şimdi
yaşasaydı Marilyn, on sekizinde olsaydı 2012de, sevdiği adamın arabası yok diye
vazgeçer miydi aşkından? “Sevgilim var” dediği zaman “ne iş yapıyor?” diyenlere
“bilmiyorum” derdi bence… Çünkü o karşısındaki adama aşık olurdu, işine ya da
arabasına değil.
Bu kadar
aşka aşık bir kadının, ilk evliliğini yetimhaneye gitmemek için yapması ne
kadar da acımasız.
“Şöhret harikadır ama soğuk bir
gecede ona sarılamazsınız.”
Hayattan tek
beklentisi sevdiği adama sarılıp uyumak olsa da insanın, bazen olmuyor işte. Ne
kadar çok istersen o kadar olmuyor. Belki de bu yüzdendir ki Marlyn etrafında
ona ilgi gösteren erkeklere karşı koyamadı… O kadar muhtaç oluyor ki insan bazen
sevilmeye, o da sadece sevilmek istedi…
Gerçekten
aşık olduğunda ise durum pek de düşündüğü gibi değildi.
Amerikan
başkanına aşık bir Marilyn Monroe! Evli bir adam için hayatından vazgeçmek
isteyecek bir Norma Jeane. Bütün dünyanın gözleri ve karısının yanında erkeğine
“iyi ki doğdun” şarkısı söyleyip ortalıktan kaybolan bir yıldız.
Kim ister ki
Marilyn olmak? Dünyanın en güzel ve seksi kadını olup, her erkeğin hayallerini
süslerken bir yandan da Hollywood’un en önemli kadını olmak… Kim ister ki bu
şaşaanın içinde bu kadar yalnız olmak?
O, sete
gitmek yerine süt banyosu yapmayı tercih ederdi…
“İhtiyarlamadan önce yaşamak
zorundayız. Çünkü pişmanlık duymak en az korkmak kadar aptalca…”
Yaşadı da
Marilyn, yeterince olmasa da…
Bizim hep
yaşamak istediğimiz ama yaşayamadığımız her şeyi kısacık bir zamanda yaşamış
aslında. İçimizdeki kontrol ettiğimiz “diğer” yanımızı doya doya yaşamış
yıllarca…
Bütün dünya
ona bakarken, o gözlerini yumup canı ne istiyorsa onu yaşamış. Kim ne der diye
düşünmeden. Biz küçücük dünyamızda “komşular ne der?” diye en büyük aşkımızı
içimize atarken Marilyn bütün dünyaya haykırmış.
İşte bu
yüzden belki de, delirmiş ya da deli olduğunu düşünmüşler…
O ölürken
bile yaşamayı sevdiği için ölmüş.
Marilyn bizi affet!
Biz sadece
ölmemek için yaşıyoruz.